6 Mayıs 2013 Pazartesi

Toplu Taşıma İle İmtihan!

Anamızın karnından araba ile doğmadık biliyoruz amma velakin yaşadığın şehir İstanbul ise ve yaklaşık 7 senedir de araba ile sefa halindeysen işte bu dakikadan sonra keyfi olarak sattığın araba senin içine bir evlat acısı gibi çöreklenir...


Yenisi gelmesi için eskisini satmak zorunda kalmayacağımız hayatlar yaşayalım her zaman ama şuan için öyle bir dünyamız yok ne yazık ki... Satacan ki yenisi gelsin... Sattın diyelim... (şekil a 1) biraz bekleyecen ki kafana göresini bulabil...

İşte bu bekleme sürecindeki 7 seneden sonra attan tekmelenerek düşmüş gibi hissettiğin süre... Allah'ım öyle bir haftasonu geçirdik ki size anlatamam!

1.si nereye gideceğimiz tam bir kaostu. Ürettiğimiz komplo teorileri buradan bırak Ankara'yı uzaya yol olur uzaya.

2.si hadi gideceğimiz yere karar verdik. Nasıl gitsek acaba konusu! Taksi, çok yazar, minibüs, ayh kalabalık oluyor binemem, otobüs, inince çok yürüyorsun, metrobüs, olmaz iki vesait ile uğraşamam vs. vs.

3.sü gittik diyelim nasıl döneceğiz? Dönüşte minibüs var mıdır? Giderken iyi, gelirken geç olur, olmaz! Oraya gidicen bir de dönüşte minibüse yürüyecen!

Allah'ım dünyanın dört bir yanında insanların milyon derdi varken bizim haftasonu olan tek derdimizin bu olması ne acı! Bizi nolur çarpma yarabbim diye dua ettim resmen!

Ve size sonucu söylüyorum. Cumartesi Taksim'e gittik. Söylene söylene geri döndük. 45 dakika sarı dolmuş beklemekten ve orada da kalabalığın içinde öflemekten bir halt anlamadık. Napıcamızı bilemeden yürümekten ayaklarım akşam geldiğimde su toplamıştı. (diyorum ya prens ile prensesin kraliyet yaşamının sona erdiği, sefilleri oynadığı dönemin oyuncusuyduk resmen haftasonu, kül kedisinin arabasının kabağa dönüştüğü andaki havasının söndüğü an bizim psikolojimizi özetleyen tek andır!) :)

Pazar günü de evde oturmak nedir bilmeyen biz, yine akıllanmadık bu sefer de sanki  bütün günümüzü Yeşilköy'de geçirebiliriz diye oraya doğru yollandık. Ama tek farkla, taksiyle!

Amaç sahilde bir yürüyüş, ardından bir yemek sonra da bir dondurma ile günü sonlandırmaktı. Ama Galatasaraylıların şampiyonluk sevinçlerini yüreğimizi kaldırmaz hatta hazımsızlıktan oracıkda hık hık diye gideriz diye köyümüze popomuza bakaaaa bakaaaa geri döndük.

Ve eve geldiğimizde balkonda Kemal'le oyuncakları ellerinden zorla alınmış iki çocuk gibi hayıflanarak zıbardık. Neyse ki Hıdrellez'in enerjisi bizi biraz kendimize getirdi de insan olduğumuzu hatırladık!

Yani anlayacağınız bu aralar çok derdimiz var çoookkk!

Allah'ım bizi çarpma, nolur!

Gözde

3 Mayıs 2013 Cuma

Justin Bieber Hayranlığı Nedir?

Geçen gün konser vermek için Türkiye'ye gelen Justin çocuğumuzun Türkiye'deki hayran kitlesini ve profilini görünce şaşıran bir tek ben miyim yaw?


Sorun bende mi? Çok mu yaşlandım yoksa? Bu 12-13 yaşındaki yavrucakların çığlık çığlığa olan hali nedir?

Bu normal mi? Normalse bana niye anormal geliyor? Sadece bana anormal geliyorsa anormal olan ben miyim?

Allah'ım kaç gündür yaşadığım kaosun içinden çıkamıyorum kafam karıştı yahu! 900 TL vererek bilet alıp çılgınlar gibi bağırıp çağıran "çocuklar" Kusura bakmasın kimse... Evet, çocuklar!

Ana haberlerde "genç kızlar Justin Bieber için konser alanında şöyle yaptı böyle yaptı" filan diye lanse ediyorlarda nedense benim ekranda gördüğüm "genç kızlar" olsa olsa 12 yaşında ilkokuldan yeni çıkmış çocukkkk çocukkkkk!

"Bizde allahın kuluyuz, çocuk değiliz bizde insanız" diye bağıran, ağlayan kendini perişan eden çocuğumuzun ailesi bence kızını kolundan tutup doooğrruuuuu pedogoga götürmeli.

Bu kadar saplantılı halde olan hayranlık hele de bu yaşta bana sadece korku ve endişe veriyor...Tarkan için de ayılıp bayılanlar oluyordu zamanında ama bu kadarını hatırlamıyorum yaw!

Evlerden ırak bir durum!

Bir de Justin de Justin olsa! 

Bende o yaşlardayken Bon Jovi hayranıydım... Ama benim hayranlığım tüm albümlerini ezbere bilmek, odamı posterleri ile süslemek dışına çıkmazdı... 

Düşünüyorum o dönemde Bon Jovi konsere gelseydi de ben böyle bağırıp çağırarak kendimi parçalasaydım annemle babam "allahım bu kız delirdi, şizofrene bağladı diyerek beni nerelere götürür neler yapardı tahayyül edemiyorum!

Tek fark bu kız çocuklarına bu Justin oğlumuzun yaşının yakın olması galiba... Ulaşılabilir mi görmek nedir ben anlamadım...

Ama bence bu durum pek normal değil veya bu tip tabloları Türkiye'de görmeye pek alışık değiliz...

Ya da ben çok yaşlandım. Belki de en iyisini onlar yapıyor. Bilemedim. Dedim ya çok kaos yaşıyorum. Yorumsuz olarak öyleee bakakaldığım ender olaylardan biriydi bu... :)

Allah akıl fikir versin, çocuklarımızı korusun. 

Ne diyim? :)

Gözde


2 Mayıs 2013 Perşembe

İşte Geldim, Burdayım! :)

 Zorlasam 15 gündür piyasada yokum, farkındayım. Bu aralar hayatım nedense çok yoğun. Sürekli bir koşturma, sürekli bir hareket ve sirkülasyon mevcut. Olayları bazen yani çoğu zaman artık ben bile takip etmekte zorlanıyorum. Düğün dernek, doğum, ölüm vs. yok fakat bunların hepsi varmış gibiyim :)

"Nerede hareket orada bereket" deyip neden yazamadığım ile ilgili yine bahanelerle dolu geyiğimi sonlandırıyorum, tamam :)

Bu geçen 10 günlük zamanda neler yaptığıma gelince...

Geçen hafta sonu Yıldız Parkı'ndaydık... Ben uzun zamandır gitmiyordum, birkaç gün öncesinde arkadaşlarla konuşurken aklımıza takıldı "yav niye gitmiyoruz ki, gitsek yaaa" dedik ve gittik :)


Alabildiğine yeşil ve bol oksijen deposu olan bir yer... Bizim şansımıza da boş bir gündü... Güzelce bir yürüyüş ve elebette romantik pozlar vermeyi ihmal etmedik. Bizi çekecek kimse yoktu ne yazık ki...  Bizde ergenlerin en klişe pozlarından birini vererek kendi kendimizi çektik :)


Bahar geldi aman kronik öksürüğüm tutmasın diye Kemal'cim sağolsun beni portakal dilimlerinden oluşan dağlarla besliyor :)


Ve bahar temizliğinin son dokunuşu elbette güzelleşen havaların şerefine balkonaydı... Balkon sezonumuzu da terönle açmış bulunuyoruz :)


Bu hafta sonu ise babamla beraber deniz sezonunu açtık... Bu aralar sürekli bir açılış durumundayız. İki güneş çıktı, böcekle kuş öttü diyerekten herbirşeyi açıveriyoruz, açılıveriyoruz :)


Daha önce söyledim mi bilmem. Ama bilen bilir, babam tam bir deniz aşığı, hayatı boyunca arabasız kalmış ama teknesiz asla kalmamış bir insandır :) Teknemiz her yaz bakıma girer ve sonra Saroz'daki dayımların yazlıklarının olduğu yere giderdi... O yüzden pek sefasını süremezdik, amma velakin bu sene götürmekten vazgeçtiler ve yaşasın bize kaldııııııııı :) Bakıma girmeden önce bizde bir yaza merhaba kahvaltısı ve gezintisi yapalım dedik...


Denize açıldığımızda kambersiz düğün olmaz diyerekten Tayfa'da tabii ki bizimleydi :)


Kemal kendini kaptanlık konusunda babamın yanında iyi yetiştiriyor... Ama şimdilik Tayfa ile ikisi tayfalık kıvamındalar :)


Ve bu resmi çok sevdim!


Tayfa gün boyunca tüm şebelek halleri ile bizi iyi eğlendirdi...


Bende tüm gün güneşin altında durmaktan ilk yanık acımı ve kızarıklığımı yaşadım. Bu sene çok erkenciyiz :)
Ama bu sadece bir başlangıç ;)


Tayfa ile birlikte derya deniz manzarası eşliğinde hülyalara dalmayı da ihmal etmedik tabii ki :)


Veee günün sonunda Kemal'in özel specialinden oluşan menü güzel bir nokta oldu...


Ve İzmir'den gelen dostlarımız evimizi şenlendirdi... Pek yemeye fırsat olmasa ve yolluk olarak İzmir'e doğru yola çıkmış olsalar da kurabiyelerimi sizlere gururla sunarım :)

Sanırım artık ben bu işi kaptım ;)


İşte bu hareketli günlerin aynen sağlık ve huzur ile devam etmesi dileği ile...

Şimdilik sizlere esenkalın der ve aranızdan bir sonraki posta kadar ayrılırım :)

Gözde
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...