19 Nisan 2013 Cuma

Teşekkürler, Büyüyorum Sizinle...

Bu da nereden çıktı şimdi? Ne alakasız ruh hallerin var senin, manyak mısın kızım sen, derdin ne? diyebilirsiniz. Zaten içinden beni okurken kimlerin neler söyleyebildiğini pekala biliyorum, rahat olun ;)

27 yaşının tam olarak içinde, yaklaşık 1 senedir evli (11 ay) olan ve bugüne kadar başından bir çok olay geçmiş veya birçok olaya yakından tanık olmuş biri olarak karşınızdayım...


Ben daha 18 yaşındayken insanların hatta en yakınlarının ne kadar acımasız olduğunu öğrenmiş biriyim. Hoş, 18 yaş artık bu durumu bağıra bağıra gördüğüm zamandı. Çocukluğumdan beri etrafımda hilekar, riyakar, anti vefakar bir ton insanla büyüdüm.

Tabii o zamanlar yaşadıklarım karşısında çok öfkeliydim, "bize bunları yaşatanları bir kaşık suda boğmak bunlar için kurtuluş, türlü türlü işkencelerle her günü bu insanlara ızdıraba dönüştüreceksin" derdim. Nefretim en yüksek dağın tepesinden daha yüksek ve buz gibiydi. 

Ama zaman geçti... Zaman geçerken baktım ki bu olaylar bazen ufalanıp karşıma geliyor, bazen çığ gibi... Bazen en yakınından, bazen hayatında ismi cismi olmayan kişilerden. Sonra üniversite, derken iş hayatı, sonra kemikleşmiş bir sosyal hayatın oluşuveriyor. Sonra evleniyorsun, yeni bir ailenin içine giriyorsun. Bir de o insanlar ekleniyor... Ben şuan bu aşamadayım. Bunun bir üstünde çocuğun oluyor, çocuğunun arkadaşları ve aileleri, emekli oluyorsun, emekli yaşıt arkadaşların filan derken her geçen zaman senin hayatına yeni insanları ve doğal olarak yeni olayları getiriyor...

Tüm bunların yanında kendime dönüp baktığımda şunu görüyorum. 18 yaşında dünyayı yakabilecek kadar öfkeli, muhalefet ve kırgın bir insandan, 27 yaşında yaşadığı hiç birşeye şaşırmayan ve en uçuk olaylara dahi "olabilir, gayet normal" diyebilen bir insana dönüşmüşüm.

Bunu bugün dinlediğim Şebnem Ferah'ın "Artık Kısa Cümleler Kuruyorum" şarkısını dinlerken bir kez daha hatırladım. Gerçekten insan belli bir noktadan sonra daha kısa cümleler kuruyor, daha vurdumduymaz oluyor, zor zamanları daha çabuk atlatan ve sevdiği veya sevmediği kişilerle yaşayabilmeyi onlara olan öfkesini kontrol edebilmeyi daha kolay becerebiliyor.


Bunun adı da "büyümek" işte... 

Beni bilen bilir, ben öfkesini de, sevincini de bağıra bağıra yaşayan biriyim. Ne hissediyorsam benim yüzüme baktığınızda şıp diye anlarsınız. Asla saklayamam. Yalan söylerken gözlerimi sağa sola çeviririm, yüze asla bakamam. Bir insan için ne düşünüyorsam söylerim, söyleyemeyeceğim durumlarda da tüm beden dilim karşımdakine "senden nefret ediyorum, ulannnnn" diye bağırır, biliyorum :)

Ama tüm bunlara rağmen artık kendimi daha iyi kontrol edebildiğimi görüyorum. İnsan büyüyormuş, vesselam. Değişimi döneklik olarak görenlerin tüm dönekliklerini irdelemek lazım. Değişim insanın her anında, her gününde yaşadığı birşey. 

Kendinizden yola çıkın. İlkokul, ortaokul, lise, üniversite, iş hayatı, evlilik, çocuk vs. Tüm bu evrelerdeki fotoğraflarınıza bakın. İnsanın giyim zevkinden tutun da savunduğu şeyler bile değişiyor. Çünkü hayatta bir insana en büyük dersi yine bir insan veriyor. 

Hayata karşı gardınız hep hazır olsun. Her an son ve en ağır darbeyi alabilirsiniz. Hem de en yakınlarınızdan. Ama üzülmeyin. Her darbe, her hayal kırıklığı, her duyduğunuz öfke, her yaşadığınız farklı bir dönem sizi büyütecek ve daha da sağlamlaştıracak. Yani yaşlanıyorum diye üzülmeyin. Yaşlandıkça gücünüze güç, enerjinize enerji, güveninize güven, canınıza can katacak etrafınızdakiler...

Onlara kızmayın... Ben kızmıyorum. Hayatıma girmiş çıkmış, çıkamamış, çıkartmak istediğim ama çıkartamadığım herkese ama herkese sonsuz teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum. Onlarda bana "Gözde, niye böyle?" diye kızmasın...

Çünkü; "Beni sizler var ettiniz, sağolun varolun..." :)

Gözde


17 Nisan 2013 Çarşamba

Bu Aralar Tek Sorun "Zayıflamak!" Ama Sadece Kadınlar!

Bu aralar kimle konuşsam spor salonuna yazılmış, diyetisyene gidiyor veya zayıflamak adına kendi kendine formüller geliştirmiş... Bende dahil...

Ama bakıyorum da bu soruna tek sahip kadınlarmış gibi bu aktiviteler içine girenlerde hep biz kadınlarız nedense! Bazen, yani ara sıra da olsa, aslında çok nadir! Benim kocam da göbeğini eritme telaşına girse de en fazla 15 gün sürüyor. Sonra gayet göbeğini kaşıya kaşıya "amaan can boğazdan gelir" deyip gezebiliyor ortada... Bunun adı da "aslan parçası oluyor!" :)


Çok öfkeleniyorum ben bu duruma arkadaş! Kadın dediğinin zaten yapması gereken ve olması gereken bir ton halleri ve durumları var. Bir de üzerine formda olmak ve fit görünmek şartı çıkıyor.

Niye bir kadın göbeğini kaşıya kaşıya gezemiyor? Neden bir kadın yazın şortunu ayağına çekip yok efendim tüyüm çıktı, yok efendim simitler pırtladı, yok efendim iç bacak ve kollarım yumuşadı derdi olmadan sokağa çıkamıyor veya tatile gidemiyor? Neden?

Bizim yaz geliyor diye paçalarımız tutuşuyor, aman diyete girelim, aman zayıflayalım, aman sıkılaşalım! Bu dünyada kadın olmak zor zanaat! Kim ne derse desin! Hem ekstra maddiyat, hem zaman, hemde manevi güç gerektiriyor kadın olmak!


Misal, Kemal! "Yaz geliyor, yaşasın bermuda giyebileceğim" diye sevinirken koca göbeğini kafasına takmadan, ben "eyvahh yaz geliyor ben daha zayıflayamadım" diye bırak sevinmeyi ne giyeceğimi bile düşünüyorum ve uykularım kaçıyor. Ne halt etsem de 1 gram fazla versem diye aranıp duruyorum!

Çok çifte standart bu, çok dengesizlik, haksızlık bu. Bu aralar bu duruma kafayı fena taktım. Kemal'i de plates topunun üzerine çıkarıp yuvarlıcam anlaşılmıştır! ;) Ancak bu şekilde bir nebze de olsa içime su serperim! ;)

Gözde


15 Nisan 2013 Pazartesi

Güzel Bir Haftasonu... :)

Bir haftasonunu daha geride bıraktık. Ben Pazartesi sersemliğini üzerimden ancak atabildim. Pazartesi günü akşama doğru ancak haftasonu rüyasından uyanabiliyorum acı da olsa...


Bu haftasonu bol yeşillikli ve kafa dinleme ile geçti. Cumartesi günü havanın güzel olacağı ve ertesi günlerde (bu hafta boyunca) gri gökyüzü ile başbaşa kalacağımızı duyduğumuz için kendimizi çayıra çimene bırakalım dedik. 


Ve Çatalca - İnceğiz mağaralarının bulunduğu yere pikniğe gitmeye karar verdik. 


Ertesi gün pikniğe gidilecekse evde hazırlık yapılır ya, işte ben bu hazırlığı küçüklüğümden beri çok severim. O yüzden muhteşem kekimi yaptım, etler soslandı, piknik çantamızı hazırladık ve çocuklar gibi sabahı zor ettim ;)

 
Yanımıza Tayfam'ı da almayı ihmal etmedik tabii ki. Şehrin gürültüsünden ve kaosundan en az bizim kadar o da bıkmış durumda artık. Sabah erken saatte gittiğimiz mesire yerinde kimseler yoktu... 


Mis gibi bir hava, gözünüzün alabildiği yere kadar yeşil, dağlardan gelen su sesleri tek kelime ile meditasyonun en güzel hali diyebilirim...


Cenevizliler tarafından yapıldığı söylenen mağaraların aslında M.Ö. yıllarına kadar uzanan bir tarihi var. Erken Bizans döneminde mezhep kavgalarından kaçanların sığınakları da olduğu söyleniyor...

 Kısacası buram buram tarih kokan bu mağaraların eteğinde mis gibi bir hava da keyif yapmak anlatılmaz, yaşanır ;)


Tayfa yanımızdan ayrılmadığı ve hiç durmadığı için mağaraların içine çok giremedik ama oldukça etkileyiciydi diyebilirim. Gidilip görülesi yerler listesine eklemelisiniz...

Kahvaltı keyfinden sonra Kemal mangal yakmayı uzunca bir süre bekledi ve sonunda en büyük zevkini doya doya yaşadı ve sezonu açtı :)


Önce sebzeler... Sonra etler...


Mangal başındaki Kemal'e Romen davulcu ve zurnacı arkadaşlarda eşlik edince fazlasıyla eğlendim :) O kadar seranat yapan adamlara benim ağır ve maço kocam hiç pas vermedi, bahşiş dışında ;)


Sonunda mevsimin ilk mangalının mahsüllerini yemeye sıra gelmişti :) Yanında annemin salatası, ohhh :)


Bu arada mangal yakarken Tayfa'da Kemal'in çöplerini parçalamakla meşguldü :)


 Bizden çok ona yaradı diyebilirim:)


Eehh o kadar yedik, eritmek lazım diyerek Tayfa ile 3 km'lik yürüyüş yolunda doğanın tüm kokusunu içimize çekerek yürüdük de yürüdük...


Ve günün sonunda hepimiz temiz havanın bizi çarpmasından dolayı mayış mayış yola çıktık. Amma velakin trafik canımıza okudu... O doğallığın içinden İstanbul'un keşmekeşine düşmemek için yola geç çıkmak en iyisi diyerek kulağımıza küpe yaptık... Tayfiş hepimizden çok sıkıldı tabii, yol boyunca arka cama yapıştırdı kendini :)


 Pazar gününe gelince... Bir gün öncenin rehaveti devam ederken napsak diye düşünüp, havanın da kapalı olmasını fırsat bilip, sinema için son havalar bunlar dedik ve kendimizi sinemaya attık...


Tom Cruise & "Oblivion" gidin, görün, izleyin derim. Gerçekten son zamanlarda izlediğim en güzel efektlere ve konuya sahip bir film...

Sinema çıkışı ise haftasonuna noktayı Türk kahvesi ile koyduk ve iyi bir hafta olur dilekleri ile evlere dağıldık :)


Vee bugün... Önce diyet, sonra plates şimdi de kendimi fazla su içmeye alıştırmaya çalışıyorum. Sabahtan bu yana bu şişeyi bitirmeye hatta bunun gibi bir tane daha bitirmeye and içtim. Hadi bakalım :)


Umarım sizin de haftasonunuz harika geçmiştir...

Lolipop tadında, güneş kadar parlak, deniz kadar berrak, rüzgar gülü kadar bereket dolu hareketli bir hafta olsun.... :) (:

Gözde



12 Nisan 2013 Cuma

Havanızı Yerim!

Benim vur patlasın, çal oynasın şeklindeki inceden vurmalı, çalgılı çengili postlarıma alıştınız, biliyorum :) Evet, canım haftanın son günü olmasından mütevellit bu da onlardan biri... 


Hayatım boyunca herşeyi pata küte söylememden dolayı başıma gelmeyen kalmasa da uzun vadede yararlarını gördüm, görmeye de devam ediyorum. Hiç bir zaman çıt kırıldım olamadım. Param da olsa cebimde paramın havasını bir türlü atamadım Allah kahretsin! :) Bana hala "ne iş yapıyorsun?"dediklerinde ezilip büzülüp sanki dünyanın en kötü şebekesinden biriymişim gibi "Editörlük" diyorum. Ama sen şahs-ı münhasır kişiliklere bir sor bakalım eskaza "ne iş yapıyorsun?" diye. Allaaaaaahhh başlar anlatmaya, Vasfiye teyzenin dediği gibi onun ne iş yaptığı ile ilgili anlattığı kelimeleri toplasan buradan Ankara'ya yol olur. 
Bazen sormana da gerek bile olmadan saatlerce anlatan tipler vardır ki onları zaten tamamen es geçiyorum :)

İnsanlar çok komik vesselam. Çok gezince, iyi arabaya binince, mesleğini ağdalı ağdalı anlatabilince, etrafında da 3-5 insandan daha fazla kendi gibi şebelekleri toplayabilince aman Allah'ım sanırsın ki tüm dünyanın hakimi, en iyi oscarının tek sahibi, yüce insan!

Dünyanın en iyi kariyerini yapsan da, en pahalı arabaya bindiğini sanıp kasılsanda, en güzel yerleri gezsen, en güzel aktiviteleri sen yapsan da, en lezzetli yemekleri yiyip, en kaliteli sen giyinsende, en sosyal sen olsan, en çılgın ve en zeki olsan da üzgünüm dostum, WC'de hepimiz eşitiz! Bir pırtlamaya bir sindirim sorununa bakarım, yerim senin kuğulluğunu!

Ben böyleleri yerine güzel müzikler dinleyen, güzel kitaplar okuyan, güzel filmler izleyen, güzel şarapları içebilen, güzel muhabbetleri olan, kendileri dışında dönen dünyanın farkında olan ve kendini seven, insanları hatta hayvanları sevebilen çoğu zaman da besleyen ( çantada veya sahilde üç beş hava atarım diye gezdirenlerden bahsetmiyorum anlaşıldığı üzere) güzel insanları seviyorum...

Güzel yürekli, güzel gülüşlü, hem güzel hem de alçakgönüllü insanları etrafınızdan eksik etmesin yukarıdaki... Ama tabii siz anlattığım ilk paragraflardakilerden biriyseniz sanırım şuan bana küfür edip tüm gelmişimi geçmişimi elden geçiriyorsunuzdur...

O yüzden iyi dileklerim sizi kapsamıyor rahat olsun, relaxxxx! ;)

Gözde


10 Nisan 2013 Çarşamba

Oltanızı Sallayın! Bir Louboutin'de Sizin Olur Belki!

Christian Louboutin'in yeni sezon vitrin tasarımları yine her zamanki gibi sıra dışı! Peter Limppann imzalı vitrinlerde Louboutin'in 2013 ilkbahar/yaz koleksiyonları bulunuyor...
 

Sardalya konservelerinin içinden oltayla çıkarılmış kırmızı tabanlar kadınları yine canevinden vuracağa benziyor. Sırf bu görüntüleri bile cama yapışmaya yeter de artar bile bence.
 

Ve bu yaratıcılık Christian Louboutin'in 360 derecelik tüm mecralarını kapsıyor...


www.christianlouboutin.com adresine giren ziyaretçileri yeni sezon ayakkabı ve çantalarının asılı olduğu dev kancalar karşılıyor.
 

Sadece internet sitelerinde değil sosyal medya ayağında da (facebook ve twitter sayfalarında) bu kancalı Louboutin'leri görmek mümkün...
 

Bence son derece başarılı ve aynı zamanda çok yaratıcı bir çalışma... Christian Louboutin marka olarak yine farkını ortaya koydu

Tebriklerrr :)

Gözde

Görmeliyim, Yapmalıyım, Gitmeliyim!

Bu fotoğrafları görünce ben bunların hepsini görmeliyim, yapmalıyım ve gitmeliyim kelimeleri uçuştu aklımda... Hem bu güneşli güne yarışır bir post olsun diye hem de siz de benim gibi harekete geçin diye alın size şapşahane fotoğraflar....

Kuzey Carolina'da harika bir yer... Bak, bak, bak, huzur bul!


 Ve işte en sevdiğim halkın yaşadığı yer: Meksika...


 Güney Afrika'nın harika renkli evleri... Böyle bir yerde yaşasam yemişim bahar yorgunluğunu :)


 Bu giysili kazlarda yüzümü güldürdüler. Yerimmm!


Bu fotoğraf ise hayattan zevk almanın nasıl da güzel birşey olduğunu hatırlattı bana. Tabii önce suyun üzerine bir salıncak yapacak kadar enerjik olmak lazım :)


Doğanın renklerine aşığım. Kırmızı siyah kurbağa...


Böyle bir banyom olsun başka da birşey istemiyorum!
 Sadece bana özel, benim!


Yunanistan'ın güzel adalarında bir koy... Tek kelime ile muhteşem...


Ve bu aralar papağan alma sevdamı perçinleyen şirin mor papağan!


 Doğanın renklerine bir örnek daha... Rengarenk çekirge...


 Ve bir gün mutfağımın yerleri aynen böyle olacak!


Yükseklikten az biraz tırsarım ama denemeye değer bence ;)


Ve yine Yunanistan'ın renkli evleri...

 
Endonezya'daki bir sahil... Deniz yıldızlarına aşık oldum!


 Ve günün elbisesi... Sönmüş balonlardan oluşan bir tasarım. Bence yaratıcılıksa maksat, işte bu derim!
On numara!


Gününüz, haftanız hatta tüm hayatınız bu renkli fotoğraflar gibi rengarenk olsun.

Heppp ama heppp!
Gözde

Geçen 10 Günüm...

Bahar yorgunluğu neymiş ben bu aralar tam olarak yaşıyorum diyebilirim. Geçen sene düğün telaşından baharmış, yorgunlukmuş, tembellikmiş pek anlamadım ama bu bahar her türlü rehavetin içinde olduğumdan dibine kadar bahar yorgunuyum ben!

Sabah kafam yastıktan kalkmaz, akşam yatmak bilmez, bütün gün kıvrılacak bir köşe bulsam da iki kestirsem diye kıvranmalar, sürekli iş erteleme, "amaannnn onu da yarın yaparım" diyerek hiç yapamama halleri vs.
Ama artık yani bugün bir silkelendim bir silkelendim. Böyle denizden çıkmış köpek misali ağzım burnum bile silkelendi :) Kendime geldim! Ve günlerden Nisan 10, Gözde hoppala yavrum hoppala!


Bir de dün uzun zamandır beklediğim süper haberi almamın da büyük etkisi oldu diyebilirim. Süper haberi daha sonra sizlere söyleyeceğim. Olay tamamen gerçekleştiğinde yani ;) Geçen günlerde ne yaptığım ile ilgili uzun zamandır bir post yazmadığımı düşündüm ve hooppp instagram fotoğraflarımı ayıklıyıverdim ve işte size geçen 10 günde olan bitenler ;)

Tembelliğimden gittiğim yerlerde bile fotoğraf çektiremediğim için kapalı mekan, daha çok ev ortamı olmasına dikkatlerizi çekerim :)

Geçen hafta, haftaya Nesfit Ballı Bademli'yi deneyerek başladım. Bu tip mısır gevreklerini hiçbir zaman sevemedim. Ama ballı ve bademliye bayıldım diyebilirim.

Sevimli kasesi için de ayrıca çoook teşekkürler Nesfit :)


Arada deniz kenarına gidip vücudumdaki oksijeni arttırarak üzerimdeki ölü toprağını atayım dedim. Ama nafile ;)

 Sevgili kocacım sırf enerjim yükselsin diye bana aşk kokan çikolatalar getirdi ;)

Diyorum ya sırf enerjim yükselsin diye yapmadığım şey kalmadı... Starbucks'daki favorim çikolatalı frappuccino...


 Annem yine bize harika haftasonu kahvaltıları hazırladı... Sen istediğin kadar diyet yap bu güzelliklere kim hayır diyebilir ki?


Ve sezonun ilk dondurmasını da geçen hafta Magnum Mini ile açmış bulunuyorum :)


Yine annem ve yine harika lezzetlerden bir demet...

 

Arada gözüm gönlüm açılsın diye Pinterest manyaklığı yaptım...




Haftasonu hele ki Cumartesi öyle gezdim ki günün sonunda yorgunluk atmak için çikolatalı purom ve lattem bana sonsuz huzuru bahşettiler :)


İşte böyle... Tüm bu terapi seansları bugün etkisini gösterdi. Veeee şuan bomba gibiyim :) Bunda güneşin etkisi de yok değil!

Gözde


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...