1 Aralık 2014 Pazartesi

Hayat Paylaşınca Güzel!

Düşünsene yalnızsın! Bence delirmenin bir diğer halidir yalnızlık! Ben hayatımdaki her anımı mutluluğumu, sevincimi, üzüntümü, kederimi, gülümsememi birileriyle paylaşmadan bir hayat yaşadığımı düşünemiyorum. 

Hayatındaki yalnızlıkla övünen insanlara hiçbir zaman anlam veremedim. "Yalnızlık Allah'a mahsustur" diye klişe laflar etmeyeceğim, yanlış anlaşılmasın. Her insan kendi içinde biraz yalnızdır, onu kabul ediyorum. Ama seçilmiş yalnızlık bence ayağına beton bağlanıp kendini kör kuyuya attırmış bir hayvandan farksızdır. 


Dikkat edin "seçilmiş yalnızlık" diyorum. Yoksa ailenden uzakta olursun, şartlar onu gerektirir, mecburi ve geçici bir hal içerisindedir, kendini çok yalnız hissedersin ondan bahsetmiyorum. 

Tabii bir de "yalnızlığı seviyorum, bu benim seçimim arkadaş" diyen arkadaşa bir de şunu sormak lazım. Acaba bu yalnızlığı sen mi seçiyorsun, yoksa etrafında seninle birlikte olmaktan zevk almayan, hayatına girdiğin her insanı huzursuz eden ruh halin yüzünden yalnız mı bırakılıyorsun? 

Dediğim gibi yalnızlığın halleri var...

Örneğin; Sevgilimden ayrıldım, çok yalnızım.

Bu hepimizin zamanın birinde belki de tam şuan yaşadığımız anlık ve geçici bir durumdur. Başka bir sevgili buluncaya kadardır bu yalnızlık bunalımı. Zararsızdır!

Örneğin; Annemi babamı kaybettim kendimi terk edilmiş köpek yavrusu gibi hissediyorum. 

Bence bu hayatta hissedebileceğin en acı ve yerine kimseyi ve hiçbir şeyi koyamayacağın bir duygudur. Hayatının sonuna kadar damarlarında hep hissedeceğin bir yalnızlık duygusudur. Ama bu duygu hayatın gerçeğidir. Hepimizin gün gelip yaşayacağı acı bir gerçektir.

Örneğin; Hayatımda kalabalıklar içerisinde yapayalnızım. 

Bu da hafif melankoli ve mükemmeli ararken eksikleri içinde kaybolmuş insan tipi. Hayatında her türlü insan var ama asıl onu memnun edecek asıl onun damarlarından geçerek kalbine dokunacak birine sahip olamamasıdır hayatta. Bu da melankolik bir yalnızlıktır. Geçici olması büyük ihtimaldir.

Ve son örnek...

Ben yalnızlığı seçiyorum,çünkü yalnızken çok iyiyim, çok şahaneyim, ohhh dünya bana güzel!

İşte bu tip yalnızlık "seçilmiş yalnızlık" Bu da en tehlikelisi, böyle biri varsa etrafında oradan koşarak kaç bence. Çünkü bu tipler içlerinde yaşadıkları mutsuzlukları hazmedemeyerek, insan içine çıkmanın onlara zarar vereceğini düşünürler. Kalabalıkları sevmezler,çünkü insanların soruları onları rahatsız eder. Hayatlarında kabullenemedikleri, hazmedemedikleri şeyler vardır. Kompleks hat safhadadır. Herkesin herşeyi iyi ya da kötü onlara batar. Onları da hazmedemezler. Hiçbir şeye, hiç kimseye tahammülleri yoktur. Uzaktan herkesi izlerler, ama kendileri kapalı kutu kalsın isterler. Ama sorsan ben çok mutluyum, disko disko partizane bir hayatları vardır. Çünkü kendilerince yalnızlığı onlar seçmişlerdir. Öyle bir inanmışlardır ki kendilerinin seçtiğine yalnızlığı. Etrafındaki hiç kimse tarafından neden gerçekten sevilmediklerinin, sayılmadıklarının ve yok sayıldıklarının hesabını yapmak istemezler. Küçük dünyalarında mutludurlar. Sosyal hayat onlar için büyük tehlike arz eder. Kendilerini nerede güçlü hissediyorlar ise oradan çıkmak istemezler. Çünkü o dünya dışında kendilerini ifade edebilecek ne özgüvenleri ne de cesaretleri vardır. Ama tabii ki bunların hiç birini kabul etmezler ve etmedikleri gibi herkesi de suçlarlar. Herkese bir kulp bulurlar. Hayatta bir tek onlar haklı, onlar imanlı, onlar iyi kalpli, onlar hoş güzel dış dünyadaki herkes bombok! Bir de böyle irfanlı halleri vardır. Her şeyi en iyi bilen, kusursuz insan portreleri... Bu tip seçilmiş yalnızlığı seçenlerle ne konuşabilirsin, ne bir şey paylaşabilirsin, ne de dost olabilirsin. Sürekli suçlarlar, O aramadı, o bana şunu yapmadı. O bana ne yaptı ki ben ona ne yapayım. Hadi bakalım şimdi o yaşasın. Ben şunu bunu yaşadığımda kimse yanımda yoktu. Bende şimdi onun bunun yanında olamam. Kendilerinden başka kimseyi sevmeyen, fazlasıyla ketum ama bir o kadar da başkalarının hayatlarına meraklı bu seçilmiş yalnızlık yaşayanlar hayatları boyunca yalnız kalmaya ve hatta yalnız ölmeye mahkumdurlar.

Bunlar hiçbir şey vermeden hep almak isteyen kan emici yarasalar gibidir... Hiçbir yaralı parmağa işemez, hiçbir taşın altına elini sokmaz, hiç kimsenin ne mutlu ne mutsuz gününde yanında olmaz. Ama herkesler onunla ilgilensin, hep onu poh pohlasınlar,ağasın, paşasın sen on numarasın, sen olmazsan biz napardık filan demenizi beklerler. 

Sonuç ne olur peki söyleyeyim mi?

Elbette avuçlarını yalarlar... Çünkü ekmeden biçmek Allah'a mahsustur... Önce sevgini, saygını, ilgini, şefkatini, göz nurunu, el emeğini böyle ilmek ilmek ekeceksin ki sonra bak bakalım onlar sana nasıl geri dönüyor... Bak bir dene bunları bakalım öyle yalnız kalabiliyor musun? Bunları yapabilsen öyle yalnızlıklar içinde boğulmazsın. Allah ben şimdi ne yapacağım dediğin anda hızır gibi en sevdiklerini bitiriverir yanında. Ummadığın yerden ummadığın dostların seni mutlu eder, şereflendirir, onurlandırır hayatında.

Bence en büyük şeref ve kıvanç etrafında saygıdeğer ve seni seven insanlarla bir hayat yaşamaktır. Yalnızken mutluyum yalanını kendine söylemeye devam ettiğin sürece mutsuzluğa mahkum kalırsın. 

Ve Allah istediğin kadar el aç, sana hiçbir zaman bu hayatı layığı ile yaşamadığın ve sana değer verenlere yeteri kadar değer vermediğin için seni ömür boyu bitmek tükenmek bilmeyen bir yalnızlığa prangalarla bağlar, bir süre sonra kalabalıkları  istesen de zaten yapayalnız hayatının sonuna kadar devam edersin. 

Çok şükür etrafı sevdiği insanlarla çevrili kalabalığı seven herkese,çok şükür...

Çok şükür bana da,bize de, böyle düşünenlere de çok şükür...

Gözde



Görsel:Pinterest








18 Eylül 2014 Perşembe

Hamilelik Duygusallığı!

İtiraf ediyorum daha önce bir hamile gördüğümde hareketlerinle hep dalga geçerdim... Ağlamaları, yorgunlukları, sürekli bir mıy mıy mıy halleri bana hep naz niyaz gibi gelirdi ve çok itici bulurdum!

Amma ve lakin insanın başına gelince işin aslının öyle olmadığını anlıyor ve nasıl utanıyorsun, nasıl pişman oluyorsun anlatamam!


15. haftamızı sonlandırmak üzereyiz neredeyse... Benim az biraz belirginleşen karnım yüzünden daha henüz hamilemiyim değil miyim yoksa kilo mu olduğu anlaşılamayan en ara dönemdeyim ki en sıkıcı zamanlardan biri...

İnsan gerine gerine hamileyim diyemiyor, karın yok doğru dürüst! Millet karnına bakıyor "göbek mi buuuu yoksa hamile miiii, yok yok göbek bu göbek" gibi bakışlara maruz kalıyorsun çok sinir bozucu oluyor! 

Ama sonuç olarak hala ilk öğrendiğim an ki duygudayım. Çok, çok, çok güzel bir şey! 

Zaman geçtikçe heyecan artıyor. Bir an önce zaman geçsin de karnım kocaman olsun, böyle son 1 hafta olsun, her şeyi hazır olsun, ben uykusuz gecelerde onun gelmesi için geri sayım yapayım filan diye hayal kuruyorsun!

Ama etrafımdaki doğum yapmış herkes bana "salak mısın bu zamanların tadını çıkar, çok arayacaksın iki seksen yattığın günleri" diyor. Olsun, 28 senedir yatıyoruz da ne oldu diyorum?

O değil de asıl sizinle paylaşmak istediğim şey son zamanlarda benim ayyuka çıkan hallerim :)

Bu sabah magazin programında Sıla'nın açık hava konserini gösteriyor. Sıla başladı damardan söylemeye ve seyirciler de ona inanılmaz güzellikte eşlik ediyor. Buraya kadar her şey fazlaca normal değil mi? Buradaki anormalliği yapan ben oldum zaten Sıla'da bir sorun yok :) 

Yüzlerce insan Sıla'ya şarkısında eşlik ediyor ve o Harbiye inliyor, Allah'ım ne gurur verici bir şey diye birden böhüüüüüü diye ağlamaya başladım ben! Birde öyle iki damla gözyaşı filan değil, bildiğin şangır şangır! Sonra birden içimdeki bana tekme atmış olmalı ki yahu ben delirdim galiba dedim. 

Ya işte aa dostlar insan hamilelikte bu kadar saçmalayabiliyormuş!

Ana haberlere, reklamlara veya biri bana hafif duygusal bir şey söylediğindeki göz yaşarmalarıma alışmıştım da bu sabah ki level olarak ne kadar abarttığımın bir göstergesiydi.

Bazen aniden saçma sapan bir şeye alınabiliyorum, sonra alakasız yerlerde gülüyorum, bağırıyorum filan... Hamilelik psikolojisi denen şey bildiğin ruh hastalığının sınır çizgisiymiş. 

Bugüne kadar dalga geçtiğim, hor gördüğüm, sırf kocasına naz yapıyor yav bu manyak dediğim herkeslerden özür diliyorum!

Hea ama kocaya naz yapma olayında hala aynı fikirde olduğum kişiler ve anlar var... Onlar ayrı :))

Dur bakalım, daha nelere ağlayacağız, hayırlısı ;)

Gözde





28 Ağustos 2014 Perşembe

Israr Etme, Gerek Yok!

Hahayyttt! Yine atarlı, giderli ve hatta bir o kadar gitmeli gelmeli med-cezir tadında bir post ile birlikte sizlerleyim!


Benim bu aralar yani hayatımın son günlerinde birileri bir şeyleri bana çok ısrar ediyor diye hepsinin saçını başını yolasım var! O derece de çizgimden çıktım, çıkacağım! Normal hayatımda ısrarı hiç ama hiç sevmem. Ne ısrar ederim ne de ısrar edildi mi kabul ederim. Bir kere benim önüme bir şeyi inatla koymaya, söylemeye veya inatla aramaya başlandığında ben de otomatik olarak ters teper. Beni kendi halime bırakacaksınız. böyle relaxxxx, böyle vurdumduymazzz böyle ne biliyim rahat bir insanım ben...

Öyle ısrarlara, fazla ilgilere efendime söyleyeyim üstüme gelmelere, vıcık vıcık sevgi pıtırıcıklıklarına katlanamıyorum ben... Seviyeli olalım, herkes yerini bilsin, fazla samimiyete gerek yok. Hea, aslında samimiyeti çok severim. Ama %100 gerçek olanı. Samimiyetsizlik paçalardan aktı mı işte o nokta da ben oradan uzaya ışınlanmak istiyorum. 

Şimdi hamile olduğumdan dolayı nedense hiç ilgi alaka görmediğim birçok kişiden fazlasıyla ilgi alaka görmeye başladım. Bazılarına hiç anlam veremiyorum. Bir kere hamileliğime benden çok şaşıranlar mı istersiniz, inanamayanlar mı, kesin mi diye 20 kere soranlar mı, evimdeki çocuk odasındaki eşyamı ne yapacağım mı soranlar mı, Allaaaahhhh... 

Böyle zamanlar herkeslerin yorumlarına, fikirlerine ve konuşmalarına fazlasıyla müsait zamanlardır hayatta. İnsanlar en çok bir üniversite tercihinde, iki evlenirken, üç ise doğururken konuşurlar. Benim her anımda yanımda olan, beni seven, beni sayan, beni koruyup kollayan, bana hep can yaklaşan ve en önemlisi bana samimi olan tüm eşimi, dostumu, akrabamı kucak dolusu sevgiyle kucaklıyorum zaten... Onlar iyi ki varlar, bu dönemde de beni yalnız bırakmadıklarını ve bırakmayacaklarını her zaman hissettirdiler... Ama bir de kinder yumurtadan çıkanlar var ki aman yarabbim, işte tüm mesele onlar aslında...

Hamilelik hormonlarım tavan yapmış, gece sağımdan soluma her dönüşümde uyanmalarım yüzünden perişan bir uykusuzluk çekiyorum, üzerine tüm gün kafasını kapıya iki dakika önce çarpmış gibi geziyorum, ne yediğim ne içtiğim belli... İçimde büyüyüp giden mucizenin idrakını yaşamaya çalışıyorum...Şimdi ben tüm bu ve benzer durumları yaşarken bir samimiyetsiz samimiyet içeren ısrar kıyametleri çekemiyorum sanırım...

Normal zamanda olsa belki, ama şimdi imkansızmış onu anladım :)

Kısacası bana ısrar etme, uzaktan sev beni aşkların en güzeli...

Sevgiler ve de saygılar ;)

Gözde



19 Ağustos 2014 Salı

İlk Günlerin Acemiliği...

Ben bir yaz boyunca hamileymişim de haberim yokmuş! 

Ne sigarası, ne içkisi, ne tatili, ne gezmesi, ne tozması, ne temizliği, ne ağır kaldırması, ne koşturması, ne düşmesi, ne kalkması... Ohooooooo... Say say bitmez... O kadar eminim ki böyle bir şey olmayacağına normal hayatıma hiç hız kesmeden 2,5 aydan fazla bir şekilde devam etmişim.



Ne eziyetler çekmiş çocukcağız, içeriden neler saydırıyordur kim bilir... 

İlk öğrendiğimde beynimden aşağı kaynar sular indi resmen. O kadar plansız, o kadar alakasız geldi ki bana... Üstüne üstlük senede bir kere adam akıllı kafa dinlemeye gittiğim tatil de öğrendik! Benim paranoyalarım yüzünden tatili de yarı da kesip 4 gün önceden döndük. 

Bu arada ilk öğrendiğimde söylediğim ilk kelime ise "sıçtık" oldu! 
Diyeceksiniz ki bu kadar mı istemiyordun... ? Hayır, kesinlikle öyle bir şey değil. Bu duyguyu size anlatmamın imkanı yok. İnsan hiç planlamadığı bir durumun içinde hele de hayatını kökünden değiştirecek bir olayın içinde kendini  lak diye bulduğunda "ben şimdi ne bok yicem" psikolojisine girmiyor değil!  Ama sonra sonra bu güzel duyguya bir alışıyorsun ki, sorma!

Böyle zamanlarda ani olaylar karşısında oldukça soğuk kanlı gibi gözükürüm. Ama sadece gözükürüm! Gel sen ne çektiğimi bir de bana sor! Zaten gece WC'nin kapısında yatma olayım yüzünden uyku sıfır! Her tuvalete gidip geldikten sonra uykuya dalma sürem yaklaşık 1 saat! O 1 saat içinde aklımdan geçenleri çocuk hissedebiliyor olsa beni çoktan terk ederdi!

Neyse, tüm bu saçma sapan duygu karmaşası ile birlikte İstanbul'a döndük. Normalde tatil dönüşü bunalımın dibini yaşarım. Kendimi Ege'nin sularına ayağıma beton bağlayıp atmak filan isterim yol boyunca ama bu sefer bir an önce İstanbul'a gelelim diye km'leri saydım :)

Doktora gittiğimiz gün ilk görüntüsünü gördüğümde ve kalp atışını dinleyebiliriz dediğinde ve o sesi duyduğumda işte o tüm saçmalamalarım sona erdi!

İçime birden olgun anne Gözde kişisi giriverdi! 
Allah'ım o ne mucize bir ses ya. Ceviz kadar haliyle bir de kalbi atıyor, inanılmaz! Her şeyin normal seyrinde olduğunu ve doktorun tavsiyelerini aldıktan sonra muayenehanenin önünde Kemal'le birbirimize nasıl baktığımızı ömrümün sonuna kadar unutamam!

Etrafımızdaki çoğu kişi nasıl anlamadın bunca zamandır diye bana soruyor, bende anlamadım diyorum. Bunu ilk yaşayan ben sanıyordum. Meğer şimdi duyuyorum ki millet 3 aydan sonra bile fark edebiliyormuş... Yani o kadar şaşılacak ve gizlediğimi düşünerek günahımı alacak bir şey yok...

Hayatımdaki hiçbir şeyi ve hiçbir dönemi gizleyebilme yeteneğine sahip değilim zaten. O kadar ketum olamadım hiç! Nasıl bu kadar ketum olunduğuna da inanamıyorum, anlamıyorum da. Nazardan korkuyorlar desem, bu insanlar hayatlarında her şeyi sakladıkları için ben pek nazar bahanelerine de inanmıyorum. Sanırım bunun tek anlamı var ketumluk. Ben içi dışı bir olan insanları severim, saklamayı beceremem, saklayanı da hiç hazmetmem. Mutluysam mutluyumdur, öfkeliysem öfkeliyimdir, hamileysem hamileyimdir! :)

Ne utanılacak, ne de saklanacak bir şey bu... Bence dünyanın en güzel şeyi ve bu durumu herkesle ilk öğrendiğim andan itibaren paylaşmaya devam ediyorum... Beni sevenlerin iyi dilekleri, beni aramaları bana iyi geliyor...

Neyse...


Şuan hamileliğimin 11. haftasındayım. 3 aylık döneme girmiş bulunuyorum yani... Mide bulantılarım yok çok şükür... Ama sürekli bir uyku halindeyim. Yataktan kalkıp kendimi koltuğa koltuktan kalkıp yatağa atıyorum. Bir de yemek yeme ısrarlarına şiddetle karşı çıkıyorum ama tam tamına 5 dk sonra bizimki beni yalancı çıkarıyor ve kurt gibi acıkıyorum. Sonra dünyaları yiyecekmişim gibi geliyor ve iki lokmadan sonra şak tıkanıyorum. Kafamın içi hep uyku modunda... 

Herkes bu durumun keyfini çıkarmamı 7 ay sonra bugünleri çok arayacağımı söylüyor. Sanırım haklılar. Bende bol bol kitap okuyup, işime konsantre olmaya çalışıyorum... Başarılı mıyım peki? Tartışılır :)

Her gün olmasa da gün aşırı 45 dk plates yapıyorum, süt, peynir ve protein alma konusunda baya başarılıyım. Doktorumun verdiği tüm vitaminlerin bulunduğu vitamin ilacımı kullanıyorum. 

Amma ve lakin hayatımızdan fındık ile birlikte mutluyuz ve memnunuz şimdilik... Adı şimdilik fındık... Rengimiz belli olunca isim değişikliğine gidebiliriz.

Bu arada bana iyi gelen bir tarafını da söyleyeyim. Üzerime olgunluk çöktü mü bilemem ama daha az sinirlenip daha fazla güldüğüm doğrudur... :)

Bizimki biraz komik ve saman altından su yürüten bir şey olacak belli ki... 2,5 aydır kendini iyi kamufle etmesinden biraz tırstım gibi... 

Bakalım maceralarımıza nasıl devam edeceğiz... 

Aranızda beni okuyup da hamile olanlarınız varsa size S.O.S dediğimde lütfen ses verin :)

Şimdilik bizde durumlar böyle...

Gözde




18 Ağustos 2014 Pazartesi

BÜYÜK DEĞİŞİM

Uzuuuunnn bir ara verdim yine yazmaya… Babam bana küçüklüğümden beri sen hep maymun iştahlısın der. Bir şeyi çok heyecanla isteyerek severek hatta delirerek almaya, yapmaya kalkışırım. Sonra puffff bir şeyler beni ondan soğutur, uzaklaştırır ve yarım bırakırım çoğu zaman…



Bu blogumunda hayatımda yarıda kalanlardan biri olmasına gönlüm razı gelmiyor… Bir de insan hayatında yeni başlangıçlar yapmaya başladıkça tekrardan hevesleniyor, tekrardan yeniden doğmuş gibi heyecanla atılıyorsun her şeye…

“Uuupss yeni neler oluyor ki ??? “ dediğinizi duyuyorum…

Bu uzun zamanda yeni birçok ama birçok şey oldu… Ama son günlerde öyle bir şey oldu ki bundan önce olanların hepsini kendi rüzgarına kapıp götürdü diyebilirimJ

Hayatımın en heyecanlı, en şaşırtıcı, en garip, en tatlı, en komik ve en güzel şeyini yaşamaya başladım…
Bu arada farkındayım bu post diğerlerinden çok daha fazla olgun ilerliyor J Ama yarın öbürgün çocuk büyüdüğünde anne haberimi millete böyle mi verdin? demesin diye tüm çabam J Yok,  şaka şaka gerçekten hissettiklerimi yazıyorum…


Anne miyim ben şuan bilmiyorum tabii hala ama durumun pek farkında olduğum söylenemez… Ama içimde her gün büyüyen bu ufacık şey beni günlerdir parmağında oynatıyor ve ben bu duruma bayılıyorum J

Hayatımda ilk defa bir canlı beni parmağında oynatmayı başardı… Ve ilk defa birine tam anlamı ile teslim olduğumu hissediyorum.

Önümde toplamda 7 ay var… Her şey yolunda giderse bu 7 ay da yaşadıklarımı burada da yazmaya devam edeceğim.

Nazar değer, herkese söyleme, yaygaraya verme aman şöyle aman böyle gibi hurafelere pek inanmıyorum. O yüzden içimin içinde uçuşan kelebeği tüm dünyaya haykırmaktan gurur duyuyorum…

Ve isteyen herkesin ama herkesin bu duyguyu yaşaması için dua ediyorum ve şükür ediyorum…
Bundan sonraki postlar bu kadar ciddi ve duygu yüklü olmayabilir, bilginize ;)

Hikayelerimize, öfkelerimize, sevinçlerimize ve en büyük mutluluklarımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz…

Haydi bakalım tüm hamilelere rastgele ;)


Gözde

3 Şubat 2014 Pazartesi

HER YER SALE, HER YER SALE!

Geçenlerde bir alışveriş merkezinde gezerken arkamızda bir teyze yanındakilere aynen böyle diyordu. Ama yazıldığı gibi; "amaaaannnn her yer sa - le her yer sa - le" :) ( Cem Yılmaz ses tonu ile )

Teyze kendine göre haklı. Kızmış, öfkelenmiş ve isyanını dile getiriyor... Tipik yurdum insanı tepkisi :) Ama diyalog tam bir Cem Yılmaz esprisi kıvamında :)


O günden beri Sale yazan bir mağaza gördüğümde istemsiz bir şekilde teyzeye hak veriyor ve "her yer sale her yer sale" diyorum çünkümü anlatayım efendim...

Bir kere koca koca şehirlerin küçük küçük insanları olarak AVM'lere olan ilgimiz neden bu kadar fazla onu bilemiyorum. Aslında biliyorum ama burada Amerikan Emperyalizmi diye cümleye başlarsam çil yavrusu gibi dağılırsınız ondan korkuyorum :)

Neyse, mesele her yer sale evet ama salelik bir durum göremiyoruz biz ortada sorun o. Yapıştır bir sweat'e 300 lira etiketi, sonra Sale bantlarını geç kırmızı kırmızı mağazanın camlarına sonra da %50 yaz! Karınca duasından beter bir ufaklıkta da "varan indirimlerle" diye yaz ki kazığı rahatça sokabil!

Yahu hayır, hadi benim meslektaşlarım bu kazığı koyuyor oraya da niye herkes o kazığa oturmaya bu kadar meraklı ben bunu anlamıyorum. Bir giriyorsun Sale mağazasına, bir gör sanırsın bedava dağıtıyorlar...

"Al, al Zeynep bak bu sezon başı 300 TL'di şimdi 260 TL, işte böyle indirimleri kovalayacaksın, akıllı olacaksın, gerizekalı gibi sezonda gelir alırsan 300'e yersin kazığı!"

Size yemin ederim duyduğum diyalog bunun aynısıydı... 40 TL karda abla, aile ekonomisine büyük katkıda buluyor, Allah'ım ne büyük bir öz veri... Ne büyük insansın sen... 40 TL ya koskoca 40 TL... İşte tasarruf dediğin bu olacak arkadaş.

Ama kusura bakma "o her yer sale her sale" diyen dalga geçtiğim teyzem senin yediğin numarayı yemiyor işte. Belki parasızlığından yemiyor ama eminim parası da olsa o kazağı 40 TL ucuz diye 260 TL vermezdi...

Burada amacım sınıf karşılaştırmak, hayat standardı karşılaştırmak filan değil... Amacım kazıkları yemeyin, yedirtmeyin, "her yer sale" diye dalmayın... Durun hele bir geçsin 14 Şubat'da... Sonra bakarsınız etiketlere ;)

Onu da geç, bu tarz indirimden kaptım,müthiş zekiyim, çok akıllı kadınım valla hiç müsrif değilim triplerini  zeyneeeappp tarzı ablalar yapınca bende sigortalar atıyor...

İticisiniz arkadaş, gerçek olun, kendiniz olun yaw... Param b*k gibi, nereye vereceğimi şaşırıyorum demiyorsun da indirimden almış da 40 TL ucuzmuş da, yok efendim kazık yememiş de... Hea bi de uzatma öyle ablacım zeyneeeappp diye uzatma, olmuyor sevimli olmuyorsun, seksi olmuyorsun, olsan olsan salak oluyorsun yapma kuzum...

Aranızda böyle ablalar varsa affola, dost acı söyler, sizleri de seviyoruz, siz de bu vatanın çocuklarısınız, ekonomiye katkınız tartışılmaz ama dost acı söyler, biraz daha küçük harfler, n'olur... ;)

Gözde


31 Ocak 2014 Cuma

İÇİNE ATIYON, ATMA!

Bu aralar kimi görsem, kimi dinlesem, kiminle karşılaşsam bir dertli bir dertli… Bir laf atıyorum ortaya bir bakıyorum çığ olarak üzerime yuvarlanarak geri geliyor cümleler…

Ne mutsuz, ne berbat, ne şirret insanlar olduk biz ya… Herkes birbirinden şikayetçi. Kimse kimseyi haklı bulmuyor. Herkes ben haklıyım, ben doğruyum demekten dünya da ne oluyor ne bitiyor göremiyor. O kadar kendi ile meşgul ki herkes…


Hayır, ülkece mutsuzuz zaten bireylerin mutlu olması imkansız biliyorum da insan yine de bu ne bohem diyor işte, yakınıyor ne bileyim…

Herkes kalıcı bir işi olsun, kenarda çokça parası olsun, herkesi kıskandıracak kadar güzel olsun, pahalı kıyafetler giysin de gerisi boş, gerisi yalan dünya sanki… Kısacası hepimizin derdi imanı para, para, para bir de “ben” haklıyım herkes gerizekalı!

Bence durumun gerçek ama görünmeyen tarafı hiçte o kadar kolay özetlenebilir türden değil… Aslında kimse bundan “mutlu” değil ki…

Mutlu olmak için bunlara gerek yok ki…

Mutluluk bence dünyanın en kolay işi… Ama becerebilirsen tabii…

Ben mutlu olabiliyorum. Mesela şuan bunları size bir bardak sıcak çay eşliğinde yazmak mutlu ediyor beni, sonra bugün Cuma yarın hafta sonu yine mutlu oluyorum. Sağlıklıyım, düşünebiliyorum, yürüyebiliyorum, konuşabiliyorum, görebiliyorum ve yine mutluyum. Akşama arkadaşlarımla buluşacağım ohh mutluyum. İşim, gücüm var mutluyum. Akşam yumuşacık oturduğum bir koltuğum ve sıcacık yattığım bir yatağım var mutluyum. Bir de hayatta kim napıyor görebilecek, hissedebilecek ve tahmin edebilecek kadar güçlü bir zekam var, en çokta buna mutluyum…

Size burada mutlu olduklarımı bir yazmaya başlasam sayfalar dolusu mutluluk çıkarırım… Mutluluklarınızla mutsuzluklarınızı bir yazın inanın bana mutsuzluklarınız sizi mutlu edenlerden çok daha az şeyler. Bu azcık şeylerin sizin hayatınızı ele geçirmesine izin vermeyin. Mutsuz eden şeyler, insanlarsa eğer o zaman onlara da izin vermeyin.

Hea, bir de içinize atıyonuz, atmayın!

Doğru bildiğiniz ne varsa onu yapmaya ve söylemeye başlayın ve kimseden korkmayın!

Şimdi Goran Bregovic'den Chupchik'i benim için dinleyin ve oturduğunuz koltuklarınızda kalkmadan da olsa patrona, çoluğa çocuğa, kocaya belli etmeden kıvırın ya da kalkın ayağa açın müziğin sesini çılgınlar gibi dans edin ve mutlu olun! 

İşte bu kadar basit! :) 




Mutlu hafta sonları J
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...