29 Mart 2013 Cuma

Çok Ciddi Sorunlarım Var!

Büyütmemek lazım. Bence herkesin en az benim kadar ciddi sorunları var. Benim bu aralardaki en ciddi sorunum zamanı programlayamamak!!!

Hayatım boyunca hiç psikoloğa gitmedim. Hem nasıl birşey olduğunu merak ettiğimden hem de belki "doktor, haydi bul derdime bir çare" demek için gidebilirim.


En ağır eleştiriyi hep kendime saklayanlardanım bende. Şuan da 27 yaşında evli barklı, meslek sahibi biri olarak zamanımı bir türlü planlayamıyorum. Ya yapmak istediklerim çok ya da zamanım az bilemiyorum ama bu durumdan şikayetçiyim "a dostlar!"

Akşam yatmadan bir sonraki gün; "onu yapıcam, bunu yapıcam, onu kesin yapıcam, onu şu saatte bunu bu saatte" diye gayet kafamda tasarlıyorum aslında her birşeyi. Amma velakin sabah oluyor. Ben istediğim saatte uyanamıyorum, saçma sapan şeylere haddinden fazla vakit ayırıyorum ve saat bir bakıyorum akşam 6 olmuş!

İşte hooppp bu yüzden ama inanın bana sırf bu yüzden mutsuz oluyorum ben. Tüm motivasyonum düşüyor, karaları bağlayıp oturuyorum ondan sonra "ben ne halt edeceğim" diye!

Benimle aynı dertten muzdarip çok insan olduğunu hissediyorum. Ama çözüm bulanlar var ise aranızda nolur ama nolur aynısından bana da!

Yaşam koçu denen şeye inanmazdım ama sanırım beni her dakika dürten birine ihtiyacım var. "Hadi kalk, çok uyudun, hadi kalk artık bırak kitabı yazını yaz, hadi kalk yemeğini yap, hadi kalk dışarı çık" yani böyle zaman kurucu bir robot olsa yanımda ve bana her yaptığım herşey için belli bir zaman verse. Zaman dolduğunda da diğer yapacağım işe yönelmemi sağlasa... Çok mu şey istiyorum? Ya da çok mu saçma? 

"""Ayh anlatabildim mi acabaaaa?""" 

Gülenleriniz var şuan biliyorum bunları okurken. Ama benim de ciddi problemim bunlar. Ve size abartmıyorum sırf bu salak saçma "zaman kullanamama" hastalığım yüzünden birçok şeyi erteliyor ve birçok şeyden vazgeçmek zorunda kalıyorum. 

Sizce bu bir psikolojik rahatsızlık mı? :)

Veya metropolde yaşayan her çalışan insanın başına gelebilecek lanetli bir olay mı?

"Acaba biri bağa büyü mü yaptı?"

 Millet kocasından boşansın, evinin bereketi kalmasın, tez zamanda gebersin diye büyü yapıyor bildiğim kadarı ile böyle bir büyü türüne hiç rastlamamıştım. 

Olabilir mi? Neden olmasın?

İşte böyleyim son günlerde... Kendime kızıyorum, kendime bağırıyorum, kendime soru soruyorum, sonra cevap veriyorum, verdiğim cevaba daha da çok sinirlenip küçük bir kasabaya yerleşme hayalini kuruyorum. Falan filan...

Çok ciddi problemlerim var çoook... Çok çalışmam lazım çoookkk...

Gözde

İkea'lı Rüya Evler Yaratmanın Yolu!

Kendi evimin çoğu eşyasını İkea'dan almış ve İkea'nın yarattığı konseptlere aşık olan biri olarak ve aynı zamanda bilen bilir dekorasyon sevdalısı biri olarak bu adamların fikirlerine tek kelime ile ba-yı-lı-yo-rum!

Varsın kalitesiz desinler, varsın çok pahalı desinler, varsın saçma sapan desinler... Ben İkea'nın Türkiye'deki dekorasyon algısının köklü olarak değişmesinde ciddi bir şekilde önayak olduğunu düşünüyorum.


Lafın özü İkea son yıllarda dekorasyon anlayışımızı tam anlamı ile değiştirdi ve tüm ezberleri bozdu! 
İtirazı olan dışarı çıkabilir! :)


Nasıl ki instagram çıktı herkes fotoğrafçı oldu, İkea çıktı çıkalı da herkes bir iç mimar havalarında... Bu konuda bana karşı çıkanlara sadece nanik yaparım haberiniz ola ;)

İkea evimizin herşeyi olmanın ötesine geçti gerçekten. Artık her evde İkea'dan bir parça mutlaka var... Hepimiz mağazaya girdiğimizde birşey almadan çıkamaz hale geldikk... 


Hiçbir şey yapamazsak dahi gidip harika lezzetleri olan restoranında kesin bir yemek yiyoruz...

Yani İkea oluşumu bizim dekorasyona açılan yeni kapımız oldu adeta...


Dikkat etmişsinizdir... Mağazada gezerken ziyaretçi ve müşteri portföyüne şöyle bir baktığınızda halkın her sınıfından insanın orada olduğunu görürsünüz... 


Herkes kendi bütçesine göre yaşam alanını biraz daha yaşanır ve güzel hale getirebilmek adına kendilerine en uygun olanı arıyor, buluncada çok mutlu oluyorlar...


Bazıları sadece bakmakla yetiniyor belki ama o rüya gibi ev hayali bile insanları hayata karşı biraz daha motive olmuş şekilde çıkartıyor oradan... Abartma, demeyin! Gerçekten öyle...


İkea hayatımıza girdiğinden bu yana evler biraz birbirine benzer oldu yorumları havada uçuşa dursun, biz bir İkea evi nasıl olur sorusuna yanıt aramaya çalışalım...


Sizde mağazada gördüğünüz konsept evlere sahip olmak isteyenlerdenseniz tek çarpıcı önerim var. "Çok ama çok iyi gözlem yapmalısınız!"


Çünkü mağazada örnek konsept halinde gördüğünüz dekorlar düz duvarlara ve eşyaların genişliklerine göre hesaplanmış alanlar. Orada görüp, beğenip, alıp eve getirdiğinizde hayal kırıklığına uğramamak adına elinizden mezurayı ve kalem kağıdı eksik etmemelisiniz, mağazayı gezerken benden söylemesi...


Birde ayrıca bir tavsiye... Eğer bir ürünü çok beğenip hemen almaya kalkarsanız yanılırsınız... Çünkü önce fırsat reyonuna bakmalısınız... Bazen yukarıda görüp beğendiğiniz bir ürünü fırsat reyonunda yarı fiyatına bulabiliyorsunuz... Yani İkea gezmenin raconundan namelerde diyebiliriz bu detaylara...



Kısacası İkea'da akıllıca alışveriş yapmak çok eğlenceli... Alışveriş yapmasanızda oradaki cin dekorasyon fikirlerine bir göz atmak ve çok daha ucuza uygulamak ise iki kat daha eğlenceli emin olun...!

Gözde


27 Mart 2013 Çarşamba

Sihirli Değnek!

"Bu aralar yaptıklarım" diye bir post başlığı attıktan ve hatta hepsini yazdıktan sonra sistem dondu kaldı ve hepsi boommm oldu! Ve yaptığımı bir daha yapmamak gibi pis bir huyum olduğu için ben de bugünlerde içimden en çok geçirdiğim konuyu yazmaya karar verdim.

Kim istemez ki elinde bir sihirli değnek olmasın? Sizce kim? Tabii ki de ben :))


Sihirli değneğim olsaydı eğer yemin ederim değnek değnek olalı böyle zulum görmezdi. Kendi hayatım yetmiyormuş gibi etrafımdaki herkesi de dilediği gibi yapmak için değneği çürüğe çıkartabilirdim sanırım.

Ama bazen değnek kadar olmasa da minik sihirli dokunuşlar istemiyor değilim. Küçüklüğümden beri akşam dua ederek uyuyan bir çocuktum ben. Yukarıdaki ile sürekli konuşan, sürekli birşeyler isteyen ve hiç doymak bilmeyen bir çocuk.


Sanırım isteklerim ve dualarım o kadar çoktu ki artık ben arka sıralarda yaramazlık yapan veletler gibi bir süre sonra dikkate alınmaz olduğumu düşünüyorum :)
 
Yok yok... Yukarıdaki beni sever ama şımartmak istemiyor ben farkındayım :) Çünkü yapım gereği şımarmaya çok müsait hatta şımarmak için yaratılmış bir tarafım var. Tek çocuğum diye ilk aşamada herkes tarafından "ıyyy sen çok şımarıksındır şimdi bi de" laflarına maruz kala kala büyüdüm ben, nabeerrr?

Tek çocuksan şımarıksındır, paylaşmayı sevmezsin, ailen zengindir, kimseyi beğenmezsin, ama bir bokda değilsindir, her yaptığını ailenin gücü ile yaptığını sanırlar, biraz da gerizekalısındır, çok anneci babacısındır, başarı elde etsen de nedense kimse inanamaz! 


Cidden bu böyledir. Ben anadolu lisesi sınavlarına girdim kimse inanamadı kazandığıma, üniversite sınavlarına girdim kimse yine inanamadı kazandığıma, ben işe girdim 10 senedir sektörün içindeyim hala ne iş yaptığımı algılayamayan eş, dost, akraba var. Siz onu bırakın da evlendim diye inanamayanlar bile var. Niyeyse, herhalde gerizekalı, moron ve bir pislik gibi görünüyordum kimse bu kadarını benden beklemedi :))

İşte aslında tüm mesele tek çocuk olmak bence... Tek çocuksan, sorumluluk duygun sıfırdır herkese göre. Annen ve baban senin için herşeyi düşünür, sende "armut piş, ağzıma düş" yaşarsın çoğu kişiye göre. 


Ama "kazın ayağı öyle değil" kimsenin haberi yok. "Davulun sesi uzaktan hoş gelir" limi limi leyyyy...

Tüm bunların aksine tek çocuksan hayatta tek başınasındır. Başın sıkıştımı anne ve babandan başka kimsen yoktur. Yapacağın tüm başarılarında herkes "acabalar?" ile sana gelir. Sen tüm bunlara cevap verebilecek kadar güçlü, herşeyi tek başına yapabilecek kadar cesur, günahı ve sevabı ile tüm hayatını sırtlayabilecek kadar cesaretli olman gerekiyor.

Bunların yanı sıra ayıbını örten, "anne ben Merve'lerde kalıyorum" dediğinde seni idare eden bir kardeşin yoktur, ona alındı bana niye alınmadı diye birşeyi çok tutturamazsın, baban sana kızdığında odanda ağlarken "sırtını sıvazlayan veya dangalak hareketleriyle senin tekrar gülmeni sağlayan bir ablan yoktur, harçlığını elinden alabileceğin, çocukluk anılarını sansürsüzce konuşabileceğin, anne ve babanı paylaşabileceğin, arkadaşlarına işte bu benim kardeşim diyebileceğin, büyüdüğünde her durumda aynı kanı taşıdığın için hemen yanına koşabileceğin ve hatta annen ve baban bu hayattan göç ettiğinde seninle aynı duyguyu yaşayabilecek ve omzunda düşünmeden ağlayabileceğin biri yoktur yanında hiçbir zaman!!!

Kısacası "sihirli değnek" olayı sana uğramadan geçer gider eğer tek çocuksan. Benim de öyle oldu. Bugüne kadar ne yaptıysam kendi başıma yaptım. Ne okurken, ne iş ararken ne de koca bulurken!, kimse dirhem kadar yardım etmedi. Sihirli değnekleri olanlar hep başkaları için çalıştı durdu diyebilirim. 

Ama size birşey diyeyim mi? 
Sihirli değnek hayatıma hiç değmedi belki ama biliyorum ki ilahi bir güç sayesinde 27 yaşında hayallerinin bir çoğuna ulaşmış ve tam olarak olmak istediği yerde olan biri olmanın hissi tarif edilemez hatta paha biçilemez...

Tek sorumlu, tek cesur, tek cesaretli, tek başarılı, tek kardeş olmak sihirli değneğin belki de ta kendisiydi benim için...

O yüzden hayatınıza sihirli değnek değecek diye beklemeyin. Başarıların hiç biri tesadüf değildir. Herkes konuşsun, eleştirsin, nasıl oluyor ki ya? desin. Siz bildiğinizi okumaya devam edin. Hayat özgür ve tek başına  olabildiğini hissedince daha güzel, inanın bana!

Gözde


25 Mart 2013 Pazartesi

Dün Dün İle Geçti Gitti Cancağızım. Bugün Yeni Birşeyler Söylemek Lazım!

"Suskunluğum asaletimdendir
Her lafa verilecek bir cevabım var.
Lakin bir lafa bakarım laf mı diye,
Bir de söyleyene bakarım adam mı diye!"

Mevlana her sözün düşünce içermediğini, düşünce içermeyen sözleri ise dikkate alarak karşılık vermek gerekmediğini anlatmaya çalışmış. Niyeti bu sözleri söylerken bile karşısındaki hiç kimseyi incitmek değil, sadece nefsini ne kadar iyi kontrol edebileceğini anlatmaya çalışmıştır.


İşte tüm mesele nefs! 

Nefsini terbiye edebildiğin sürece insansın bence. Nefsine hakim olamayanın hayvanlardan pek farkı kaldığını düşünmüyorum. Çeneni tutabildiğin sürece, gerektiği zamanlarda susabildiğin sürece saygı görürsün. Karşındakine verdiğin kadar da değer görürsün. Bu hayatta neyi nasıl yapıyorsan aslında aynısını görürsün. Düşünmeden ettiğin laflar yarın öbürgün bir bakarsın hayatını ele geçirmiş. Emir vererek konuştuğun kişileri bırak, etrafında sözünü dinleteceğin bir sinek bile kalmaz vakti zamanı geldiğinde. İstediğin kadar ben imanlıyım, ben iyi niyetliyim, ben şefkatliyim, ben anneyim, ben babayım, ben çok iyi bir dostum de! Sözle olsaydı herşey bu dünyada neler olurdu neler haberin var mı?

Senin kendini nasıl söylediğin ve anlattığın değil senin nasıl göründüğündür mühim olan.

Cömerlik ve yardım etmekde akarsu gibi ol.
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol. 
Tevazu ve  alçak gönüllükte toprak gibi ol.
Hoşgörülülükte deniz gibi ol.
Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.

Yani bunların hiçbirini olamıyorsan ve buna ne gücün ne bilgin ne de nefsin yetmiyorsa o zaman da sus! Sus ki, en azından susabiliyor desinler.

Ama Mevlana der ki "susmak da bir bilgelik gerektirir. Herkes susamaz." Madem susmayı ve iyi niyetli olmayı beceremiyorsun o zaman uzak dur! Onu da beceremiyorsan o zaman sana yapılacaklardan ve hayatın boyunca ödeyeceğin bedellerden asla ve asla kurtulamayacağını bil! Yeter.

Tüm bunları anlayabilmek ve yüreğinin süzgecinden geçirebilmek için öncelikle güzel bir yüreğe bir de iyi niyetli bir süzgece ihtiyacın var.

Şimdi bu ikisinin de olmadığı bir insana bu lafları söylemek de boşuna ya, neyse!

Anlasın veya anlamasın, bilsin veya bilmesin, sussun veya susmasın, aynen devam etsin veya etmesin! Bu sözleri söyleyebildiğiniz, böyle düşündüğünüz birileri varsa etrafınızda zaten siz onların çoktan ama çoktan adam asmaca oyununda kafalarını koparmışsınız demektir. Yani ruhlarına el fatiha diyelim.

Şu dünyada en büyük günah anne, baba ve kardeşin evladına ve evladın anne, baba veya kardeşe yaptığı fesatlık ve kötülüktür. Yoksa dost dosta kötülük yapmış, arkadaş arkadaşın kuyusunu kazmış. 

Ötekinin yanında ellerin yaptığı vız gelir tırıs gider insana.

Gözde

22 Mart 2013 Cuma

Beyonce ile H&M Yaz Boyu Bizimle!

Bu yaz fazlasıyla güzel, eğlenceli, gözlerimizin bayram ettiği, herkesin gönlünün alındığı, ne erkeklerin ne de kadınların hani bize demediği bir yaz olacak şükürler olsun :)

H&M'nin yaz koleksiyonu çekimleri ve reklam kampanyasını yüzü Beyonce oldu!


Beyonce ve H&M'nin bu muhteşem birlikteliği bizleri sevindirdi kısacası. Çekimlerin Bahama Adalarında gerçekleştiği duyuruldu. Zaten bu resim ne kadar da şahane bir çekim olduğunu ispatlıyor sanırım.

Beyonce bu birliktelik ve güzel çekimler için ise şunları söylemiş:

Ateş, su, toprak ve hava olmak üzere dört elementin kadınların farklı duygularını yansıttığı bu konsepti gerçekten çok sevdim. Tropikal adada yaptığımız çekimlerde reklamdan ziyade bir klip çekiyorum gibi hissettim.”

 Sadece basın ilanları ile kalmayacaklar bir de dediğim gibi gözler bayram etsin diyerekten bir tv reklamı ile de bizi mutlu edecekler... Reklam müziği olarak da Beyonce'un yeni şarkısı Standing On The Sun kullanacaklarmış...

Magnum'da hatırlarsanız Orlando Bloom ile anlaşmıştı. 


Fotoğraf çekimleri Nihat Odabaşı tarafından gerçekleştirilecek Magnum'un reklam kampanyası ve H&M'nin bu başarılı reklamlarının yanı sıra diğer markalarda yüzümüzü güldürmeye devam etsin diyorum :)

Gözde


20 Mart 2013 Çarşamba

Asıl Mühim Olan Gizemli Olamamak!

Bazı kadınlar veya erkekler aslında insanlar diyelim kısacası olsun bitsin. Bazı insanlar var! Evet var! :) İşte o insanlar çoğu zaman gizemli olup gizemli olmayanların peşinde. 

Bu insanlara birşey sorarsınız "ıııı bilmiyorum canım, benim haberim yok, bunu daha sonra konuşalım mı?" gibi size ultra yandan yemiş saftirik cevaplar verirler bol bol. Herkesle görüşmez, aradığınızda ise samimi olmakla beraber bir o kadar uzak davranırlar. Kendi hayatlarına dair pek birşey anlatmazlar. Her ortama girmez, her yerde kendilerini deşifre etmezler. 


Hatta bunu yapan bazı erkekler vardır ki aman Allah'ım bazı kızların ömürlerindeki tek tapınak olabilirler. Ama bu tip kadınlara bayılan erkeklerde yok değil! 

Bu tiplere mesaj yazarsınız mesajınıza 2 saat sonra lütfeder gibi dönerler, ararsınız ulaşamazsınız geri dönmezler sonra da "aaa görmedim,derler", toplulukların içinde ser verip sır vermeden nasıl otururlar hiç anlamam. Ortadan ve havadan sudan konuşmaya bayılırlar.

Amma velakin söz konusu kendileri değil de karşı taraf oldu mu hiç acımazlar! Sanki ilgilenmiyormuş veya aslında merak etmiyormuş edasında benim gibi safların ağzından herşeyi teker teker söküp alırlar. Ve onlar gittiğinde siz kendinizi yolunmuş ve çıplak kalmış bir tavuk gibi hissedersiniz. "Ne halt ettim de ben her birşeyimi söyliyiverdim" diye hayıflanır durursunuz. 
 
Kısacası onlar gizemli, önemli, mühim işler yapan, yoğun, sizden daha çok eş dost ve arkadaşa sahip, zevkli seçimleri olan, belli bir hayat standardında, yediği yemek hatta afedersiniz sıçtığı bok bile kıymetli, eleştirilemeyecek kadar düzgün, soru sorulamayacak kadar kusursuz bir hayat yaşarlar. Bir de bunların kendilerinin kalbur üstü olarak nitelendirdiği, herkesin yapamayacağına inandıkları hobileri olur. Kayak, tenis, fitness, dans, fotoğrafçılık, ressamlık, yazarlık... Bunlardan birini veya bir kaçını mutlaka yaparlar. Hayatlarındaki aktivasyon yoğunluğunu anlatırken içleri çıkar! Ama özele asla girilmez, unutmayalım kural budur!

Sonuç olarak böyle insan tiplerinden bolca mevcut olup, bazen kendileri bile kendilerinden şikayetçi olur ama sesli olarak itiraf edemezler. İşte böyle olup veya böyle insanlara bayılanlar için diyecek söz yok. Kendi seçimleri! Ama saf, temiz, açık ve net olan diğer kitleyi rahat bırakıp kendi "mükemmel" hayatlarını yaşasalar diyeceğim, ama öyle de mutlu olamazlar ki! Beslenme kanalları bunlar...

Diyeceğim şu: Bu kadar kasma, başkası olma kendin ol! Ya gel bana sahici sahici ya da anca gidersin! adlı sanat eserini kendilerine armağan ediyorum ;)

Gözde

15 Mart 2013 Cuma

Düğün Hikayem "Düğün Günü ve Mekan"

Sonunda bu heyecanlı gün gelip çatmıştı. Tarih 14 Haziran 2012 Perşembe...


 Herkes bana o günün senin düğün gününmüş gibi geçmeyecek, pek birşey anlamayacaksın demişti. Tam olarak öyle oldu. Sanki hayalde gibiydim tüm gün boyunca. Taa ki kuaförde gelinliği üzerime geçirip aynanın karşısına geçtiğim ana kadar...


O an balyoz yedim resmen kafama. Aha dedim " ben evleniyorum ya la" diye... Eh her genç kızın hayalimiş ya o gün ben de hayalime kavuştuğum için kelebekler gibiydim ;)

İşte kuaförden sonra yolculuk düğün mekanıydı. Orada dış mekanın da fotoğraf çekimi yapıldı. Ama hava ne sıcak ne sıcak yarabbim. 1 hafta öncesinde ortalığı sel götürüyordu, bizim kır düğünü hayali hayal olarak kalacak diye çok korkmuştuk ki düğün günü hava 35 dereceydi :) Annem tencere diplerini sıyırdığım için " popomuzu donduracaksın düğününde karlar yağacak" vesvesinin ne kadar boş olduğunu anlamıştır o gün :)


O gün tüm gün benim yanımdan ayrılmayan tatlı iki kuzenimi çok sevdiğimi ve çok teşekkür ettiğimi buradan söylemek istiyorum bu arada. Sıcağın altındaki fotoğraf çekimi bittiğinde hepimiz derin bir oh çekip eve gittik.


Evden beni almaya geldiklerinde ise o evden son kez o evin kızı olarak çıkıyor olmak çok garipti. Babamla hiç göz göze gelemedik. Annem ise ağlamamak için zor tutuyordu kendini. Herkes hep çok mutlu hem de bir garip bakıyordu bana. Kalabalığın ve heyecanın etkisinde ne olduğumu anlamadan kapının önünde buldum kendimi. Ve bu güzel kare içinde teyzeme öpücüklerrr :)


Veee o güzel mi güzel düğün mekanımız... Le Parc De Marriage...Herşey istediğimiz gibiydi. Masalar, süslemeler, karşılama... 


Müzik konusunda biraz ilk aşamada talihsizlik yaşasak da düğünün sonuna doğru o da istediğimiz kıvama geldi...

Masa süslemelerinde pembe ve turkuaz tonlarını tercih ettik. Kuş kafesine ise bayılmıştım ki masalara çok yakıştı. Nikah şekerlerimiz ortamın doğallığı ve yemyeşil hali gerçekten güzel bir ambiyans oluşturmuştu. Ben tabii bunların hepsine düğün videosunu izlerken emin oldum. Öncesinde o andayken pek birşeye dikkat edemiyor ve ne olup bittiğini kavrayamıosunuz :)


Düğünün sonuna kadar bizi hiç yalnız bırakmayan mekan müdürleri İbrahim Koca ve Emine Safran'a sonsuz kere teşekkürler. Bizi bu heyecanlı günümüzde sürekli sakinleştiren ve yanımızdan bir an olsun ayrılmayan bu iki insana aslında o gün için çok şey borçluyuz diyebilirim.


 Hele o ilk giriş müziği çalındığında ve ışıklar giriş kapısına yöneldiğinde herkes seni bekliyor ya aman allahım hayatımda ilk kez ayak bileklerime kramp girdiğini orada hissettim. 


O an da İbrahim Bey'in telkin cümleleri olmasaydı sanırım bahçeye adımımı atamazdım:)

İşte böyle bir mekan ve işte böylesine güzel bir gün... Hayatımın en mutlu, en özel ve en güzel günü... Yanımızda olan herkese tekrar tekrar teşekkürler...
 
Düğün Mekanı: Le Parc De Marriage / http://www.leparcdemariage.com/
Fotoğraflarımız: Anı Foto Video
İlk Çıkış Müziğimiz: Enya - Only Time

Gözde


13 Mart 2013 Çarşamba

Nabza Göre Şerbet Vermeyenler Derneği!

Evet! Tam olarak böyle bir dernek kurmak istiyorum. Vatana millete hayırlı olsun diye de kapıda 5 koç kestirip 10 metre uzunluğundaki kurdeleyi 20 kişi birden kestireceğim! 

Basın açıklamamda da aynen şu sözleri söylemeyi düşünüyorum.


Bu dernekte kimseye göre değil herkes kendine göre davranacak. Kimse canı istediğinde karşısındakini kullanmaya kalkamayacak. Canı istediğinde eşi, dostu, dayısı, amcası akrabası, arkadaşı aklına gelen direk kapı önüne konacak. Hile, ikiyüzlülük, yalan, dolan, hak yeme, laf sokma, fesatlık, kıskançlık olmayacak. Hele dedikodu yapanların dillerini ibretlik kesip atıcaz kapı önüne. Birşey hoşuna gitti mi tebrik edilecek, hoşuna gitmedi mi hoşuna gitmiş gibi davranılmayacak. Görüp görmemezlikten, duyup duymamazlıktan gelinmeyecek! Ne düşünüyorsan o söylenecek. Öyle dansöz gibi kıvırmak yasak! 

"Sana yapılmasını istemediğin şeyi karşındakine yapma" klişesi tüm duvarlara asılacak ve herkesin aklına baltayla kazılacak. Aksini yapanların ve düşünenlerin cehenneme direk olan yol biletleri derneğimizden ücretsiz kesilecek. 

"Say beni sayayım seni" ve "ne kadar ekmek o kadar köfte" gibi deyimlerimiz vizyonumuzu belirleyecek.

"Samimi olmayanlar giremez" tabelamız kapının girişinde asılacak. Yukarıda saydığımız bir veya birkaç özelliğe uymayan samimiyetsiz, riyakar ve melek yüzlü şeytan vatandaşlarımızın kendine has doğal ortamlarında kalmalarını tavsiye ediyoruz.

"Aksi halde koy g*tüne rahman" olayı bizzat yaşatılacaktır kendilerine!

Bu derneğe üye olmak için olması gereken tek özellik "Dürüst ve Gerçek" olmaktır. 
Gerisi teferruattır.

Saygılar

Gözde

12 Mart 2013 Salı

Düğün Hikayem "Gelinliğim"

Eveeett sıra geldi gelinliğe ;) Ben gelinliğimi straplez istemedim hiç bir zaman da öyle bir gelinlik hayali kurmadım. Straplez gelinliklere oldum olası alt tarafı ne kadar güzel olursa olsun bir antipatim var ne yazık ki... Bana gelinliğin ağırlığını, asaletini ve özelliğini yansıtmıyor gibi geliyor. 


Benim hayalimi süsleyen modeller ise prenseslerin gelinlikleriydi... Uzun duvaklı, dantel detaylı ve sade... Uzun bir araştırma sonucunda 2008 yılında Danimarka Prensi Joachim ile evlenerek Prenses ünvanını alan Maria Agatha Odile Cavallier'in muhteşem gelinliğinde karar kıldım! Gelinlik klasik Fransız asaletini yansıtıyordu... Benim de aradığım tam olarak böyle birşeydi...

 
Bu özel gelinliğin tasarımcıları Arasa Morelli, David Arasa ve Claudio Morelli... 19. yy'dan esinlenen gelinlik Calais dantelleriyle hafif çiçek desenleri işlenmiş şahane bir tasarımdı. Ve ben tek kelime ile bu gelinliği gördüğümde işte buuuu! diyerek çığlık attım diyebilirim.


Ve gezdiğim tüm gelinlikçilere modeli gösterdiğimde hepsinden "waouwww" diye bir tepki aldım. Herkes çok doğru ve asil bir model olduğunda hem fikirdi. Veee bende modeli sadece eteklerimdeki danteli istemeyerek ve düğmeli olan arka kısmını ipli yaparak gelinliğimi ilan ettim!


Bu arada gelinlik ile birlikte incili bir taç ve inci takılar kullanmayı tercih ettim. Ayrıca gelinlik ayakkabılarım da pudra renkliydi ;) Çiçeğimde de yine pudra renkler hakimdi... Ve upuzun bir duvak!


Ben daha önce söylemiştim ya; arkadaş konusunda kıtlık yaşayan bir düğün sahibi olarak kişisel resimlerim oldukça az... Yani öyle elimdeki buketi çeken, ayakkabılarımı çeken benim o an heyecandan aklıma gelmeyen detayları bana hatırlatacak pek bir kimse yoktu etrafımda... En yakın arkadaşımın çektiği bazı kareler var ama o da benden daha heyecanlı olduğu için saçma sapan elimiz ayağımızda dolandık bütün gün :)

Hea damatlık derseniz! :) Bu damatların nedir bu silik hali yaw yazık! Kemal'in damatlığı "Damat Tween" bu kadar basit. Gidip bir damatlık alıp olayları biten erkekler sizin anlatacak bir damatlık hikayeniz olmadığı için üzgünüm ;))

Bundan sonraki post muhteşem düğün mekanımla ilgili ;)

 Gözde



11 Mart 2013 Pazartesi

Diet Cola Marc Jacobs İle Modaya Uydu...

Diet Cola 30. yılı şerefine şişe tasarımlarını Marc Jacobs ile yeniledi. 


Artık Diet Cola şişelerinin tasarımları buram buram moda kokacak gibi görünüyor :)
 
 İsmini sıra dışı tasarımları ve giyim tarzı ile duyuran yakışıklı Marc ile birlikte Cola'nın birde eğlenceli bir reklam filmi var... :)


Cola ambalajlarının tasaırmları oldukça eğlenceli, fotoğraf çekimleri ve reklam filmi ise fazlasıyla etkileyici görünüyor bence...



Zaten Marc'a bakmak yeter sanırım :)

Gözde



9 Mart 2013 Cumartesi

Diyette Gelsin Sebzeler, Gitsin Etler Dönemi!

Çarşamba günü 5 günlük protein şoklaması dönemi çok şükür ki sona erdi. Ama o ilk üç günde verdiğim 3 kilo ile sabitim şuan. Ama bugün tam 1 hafta oldu. Sanırım 7 günde 3 kilo fazlasıyla iyi...

Bu arada bu gördüğünüz kahvaltı dün sabaha yani 8 Mart tarihine ait. Çünkü dün kadınlar günüydü ve cevizli bal ile kendimi az buçuk ödüllendirdim diyebilirim :)


Artık şimdi önümüze ne gelirse yiyebilirsiz sebzegillerden... Tavuklu salatalar, Meksika usulü sotelenmiş ve julyen doğranmış tavuk ve sebze karışımları, ıspanaklı yumurta, menemen, balık, salata, kırmızı et kısacası herşey... Baklagiller ve meyve  hariç!


Hea bu Dukan'a göre... Ama ben meyvesiz yaşayamayan biri olarak muz, çilek gibi meyveler tüketiyorum az miktarda... Haftaiçi zaman kıtlığından ertelenen yürüyüş ve spora haftasonları ağırlık vermeye çalışıyorum.

Bir de bir kaçamağı söylemeliyim. 4 Mart Annemin doğum günüydü ve o gün yaptığım bu lezzetli köstebek pastadan az biraz tattık :) Ama az çok değil ;) Aradaki bu ufak kaçamaklar insanın kilo vermesine engel olması imkansız zaten. Mühim olan suyunu çıkarmamak ;)


Yine protein ağırlıklı beslenmeye devam anlayacağınız. Yaza kadar ara ara sizlerle hal-i vaziyetimi paylaşacağım. 

 Umarım muvaffak oluruz :)

Gözde




7 Mart 2013 Perşembe

8 Mart Dünya Kadınlar Günü Kutlu Olsun!

8 Mart 1857 yılında Amerika'daki bir fabrikada bir grup kadın daha iyi koşullarda çalışabilmek için bir direniş başlattı ve orada yanarak çoğu öldü... Her zamanki gibi herşey olup bittikten sonra bugünü dünya emekçi kadınlar günü olarak ilan etmişler. Ve o gün bugündür "8 Mart" Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanıyor.

Bende bu anlamlı günde dünya ve Türkiye tarihinin en önemli isimlerini hatırlatmak istedim. "Dünyayı kadınlar yönetiyor" lafı aslında çokta ironi değil. Ne dersiniz? :)


Tüm dünya ve Türkiye'deki kadınların hepsinin hep daha çok gülen, daha mutlu, daha güçlü, daha özgür, daha özgüvenli, daha kültürlü, daha cesaretli, daha bilinçli olacağı yarınlar diliyorum...

Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
Yeşil bir harman yerinde
Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki hayalimdir,
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Kimi der ki çocuk doğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne hayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım, başımdır.
Yavrum, annem, karım, kızkardeşim,
Hayat arkadaşımdır...

Nazım HİKMET...

Kadınlar Günümüz Kutlu Olsun!

Gözde

 

Düğün Hikayem "Davetiye & Nikah Şekeri"

Geçen sene bu zamanları hatırlıyorum bu konuyu her yazışımda... Ve aradan 9 ay geçmiş, ben kendi "düğün hikayemi" yazıyormuşum. Vay bea! Şimdilerde ise kimbilir kaç kişinin düğün hikayesi yazılıyor dünyanın dört bir yanında... Hazırlıklar, koşuşturmacalar, kavgalar, gülüşler :) O günler fazlasıyla yoğun ve yorucu oluyor ama sonra hatırladığınız en kötü anınız bile suratınızda gülümseme olarak beliriyor...


Ben bu post da belki yeni hazırlık aşamalarında olanlara bir fikir olur diye davetiye ve nikah şekerimizden bahsedeceğim...

Ben ne davetiyenin ne de nikah şekerinin çok şatafatlı olmasını istemedim. Hoş ben hiçbirşeyi şatafatlı yapmadım. Gelinliğimde dahi 1 adet boncuk ve işleme yoktu o ayrı :)

Davetiye tasarımını çok sevdiğimiz bir ablamız bize hediye etti. Ama görsel ve fikir elbette ki benden :) Hayat ağacı beni her zaman duygusallaştırmıştır... Bana hep upuzun bir ömür ve o ömrün içinde yaşadıklarımızı anımsatır. O yüzden rengarenk, mutlu, pozitif ve neşe saçan bir hayat ağacımız olsun ve ömrümüzün sonuna kadar bu ağaç gibi neşeli ve güzel bir hayat yaşayalım istedim.


Davetiye zarflarımızın üzerine birer adet uğur böceği yapıştırmadan da edemedim :)


Nikah şekerimize gelince, bu fikir de tamamı ile bana ait...! Tasarımı, içindeki minik şekerleri... Ben bunu bir sitede içinde bal olan bir tasarımla görmüştüm. Yanında tahta kaşığı filan... Yaz sıcağında bal olayı pek hoşuma gitmedi ve içine minik akide şekerleri koymayı tercih edelim dedik.


Klasik badem şekerli ve lavantalı nikah şekerleri bana hep itici ve çöp kutusuna atılması engellenemez gelmiştir. O yüzden bunları ancak benden nefret eden biri alıp çöp kutusuna atabilir diye düşündüm :)


Herkese minik bir hatıra ve güzel bir tebessüm ettirebilmekden ibaret değil mi düğün gününün tüm detayları...

Gözde

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...